Bitki Fosilleri:
Genellikle sert tohumları ve tahta kısımları fosilleşmiş olarak görünür. Çiçek ve yapraklarını kendileri koruyamazlar fakat karbon etkeni onların yapısını en ince ayrıntısına kadar korur. Geçmişte olduğu gibi, bugün de bitiler kara da çoğunluğunu korumaktadır. Bu nedenle, kayalar arasında çok fazla bitki fosiline rastlanılacağı düşünülür fakat bu bitkilerin ayrışmaya karşı dayanıklı iskelet yapısından yoksun olduğu için pek mümkün değildir. Kömür etkeni sayesinde istisnai durumlar gözlemlenebilir. Bilim adamları, bir kömür parçasının bitki fosili olup olmadığını ve kömürdeki maddenin içeriğinin hangi tür bitki olduğunu saptamakta güçlük çekmiştir.
Bitkileri evrimi hayvanlar kadar hızlı değildir be nedenle bitki fosillerinin yaşı, hayvan fosillerinin yaşı kadar doğru saptanamaya bilir. Günümüzde var olan bitki türlerinin bazıları onlarca hatta yüzlerce milyon yıldan beri varlıklarını sürdürebilmektedir. Aslında bunlar, yaşayan fosillerdir.
Bitki fosilleri, iklimler konusunda hayvan fosillerinde daha çok veri elde etmemizi sağlar. Bitki fosilleri çoğunlukla iyi bir iklim belirleyicisidir, özellikle bugün hala varlığını sürdüren bitki türü ise. Örneğin, kozalaklar hep ılıman ya da soğuk iklimlerde yetişirken, palmiyeler her zaman sıcak bölgelerde yetişir. Kuzey Kutbu bölgesinde palmiye fosillerinin, tropikal ya da astropikal alanlarda da kozalaklıların bulunması, bu bitkilerin ölmesinden bu yana iklimde bir değişiklik olduğunun güvenilir bir belirtisidir. Tortul kayalarda genellikle çiçek tozuna rastlanır. Çiçektozu tanecikleri, mikroskopta kolaylıkla tanınır ve paleontologlar, bu tanecikleri inceleyerek, çok uzun süre önceki dönemlerin biteylerini kavrayabilirler. İnce taneli tortulların yada volkanik küllerin altına hızla gömülme, yaprakların, tohumların bazen de bir çiçeğin izlerinin oluşmasına yardımcı olur. Yeraltı suyunun eriyik halinde mineraller taşıyarak dolaşımı da, bu minerallerin bitki dokularındaki organik maddelerin yerini alması sonucunu doğurabilir; böylece hücre yapısının ayrıntıları korunmuş olur.
Deniz Kabukluları Fosilleri:
Fosillerin en bilindik örneklerinden biri, farklı fosilleşen kabuk türlerini barındırır, bunlara kıvrık kabuk fosilleri olan ammonitler de denir. Bu tür deniz kabuğu fosilleri, 240 ila 65 milyon yıl önce denizde yaşamışlardır.
Deniz kabuğu fosilleri, kabuklu bir deniz canlısı öldüğünde, vücutları ve kabukları denatüre olamaya başladığın da oluşur. Deniz kabuğu fosilleri, diğer fosillerden daha yaygındır, çünkü kabukları serttir ve bu sebeple dış yapısı yumuşak dokuya sahip bir canlıya kıyasla daha iyi korunma olasılığı daha fazladır. Kabuğu veya kemiği olmayan organizmalar nerdeyse hiç fosilleşmezler.
Deniz fosilleri, bulunan tüm fosillerle birlikte, aslında oldukça nadirdir çünkü bir organizmanın ayrışması ve bir kaya üzerinde iz bırakması çok uzun sürmektedir. Bu süreç tamamlandığında, kalıntılar doğal etmenlerle veya diğer hayvanlar tarafından kolaylıkla taşınmış olabilir. Fosillerin bu kadar özel olmasının sebeplerinden biri de budur. Kayıtlara göre, en eski fosil, Batı Avustralya’da 3,5 milyar yıllık bir kayanın üzerinde bulundu.
Amberler Fosil:
Ağaç reçinesi içinde sıkışıp kalan hayvan fosilleridir. Kehribar, milyonlarca yıl önce oluşmuş ağaç reçinelerinin fosilleşmiş halidir. Bu reçineyi üreten ağaç türlerinden biri de bir çam türü olan, soyu tükenmiş Pinus succinifera‘dır. Kehribar, toplumlarda genellikle saydam ve değerli taş olarak bilinir ve genellikle süs eşyası yapımında kullanılır. Kehribara taş denilse de kehribar, bir taş türü veya mineral değildir; organik moleküllerin oluşturduğu fosil çeşididir. Kehribarların belirli formülleri yoktur ama bir kehribar çeşidini oluşturan bazı moleküller o kehribara özgü olarak daha yoğundur.
İlk önce kehribarın nasıl oluştuğuna bakalım. Orta Kretase ve Tersiyer Dönemleri’ndeki (10-100 milyon yıl önce) Pinus succinifera (soyu tükenmiş bir çam türü) ormanlarında bu reçineyi salgılayan ağaçların nehirler tarafından kıyı bölgelerine taşındığı varsayılmaktadır. Daha sonra üstleri tortularla kaplanıp sertleşerek günümüze kadar geldikleri düşünülüyor.
Bildiğiniz üzere ağaçlar, yapış yapış ve zamka benzeyen bir sıvı salgılar. Ağaçların bunu yapmasındaki amaç, yaralı bölgeyi koruma altına almaktır. İşte bu Pinus succinifera türü ağacının salgıladığı reçine katılaşarak milyonlarca yıl sonra kehribara dönüşür. Tabii ki reçine formlarının hepsi kehribara dönüşmez, zamanla bozulur. Reçinenin kehribara dönüşebilmesi için bulunduğu koşulların uygun olması gerekir. Örneğin, lagün veya deltaların dip kısımlarında oluşan tortular, killer, linyit tabakaları veya kahverengi kömür reçineyi kaplayarak oksijenle iletişimini keser ve kehribara dönüşmesini sağlayabilir.
Hayvan Fosilleri:
Dişler, kemikler ve kabuklar, deri, et, kürk, tüyden daha fazla rastlanan kalıntılardır. Çoğunlukla kemikler ve dişler bulunur fakat Sibirya ve Alaska taraflarında çok nadir olsa da tüm bir şekilde tüm bir şekilde mamut fosillerine rastlanır. Bu bölgeler de donmuş hayvan fosilleri yıllarca tüm bir şekilde buzun içinde korunabilir.
Fosillerin oluşumunda uzun bir süre gerekir. Genelde hayvanların yumuşak dokuları kısa süre içerisinde yok olur. Ancak kemik ve kabuk gibi sert dokuların kaybolması çoğu zaman mümkün olmaz. Bunlar da çeşitli doğa olayları neticesinde yüzyıllar sonrasına kalabilirler. Fosil oluşumunda toprak, hava koşulları gibi birçok faktör etkilidir. Ölen bir canlıdan geriye kalan iskelet, ayak izleri, kemikler fosillere örnek verilebilir. [1]Prof. Dr. Ali Demirsoy Kalıtım ve Evrim, Fosil Oluşumu, 2005 Ankara sayfalar; 479,480[2]Fosiller ve Çalışma Yöntemleri Demircan Huriye, Ankara TMMOB Jeoloji Mühendisler Odası[3]Paul Rincon. 'Beautiful' Dinosaur Tail Found Preserved In Amber. (8 Aralık 2016)
[cite]
Kaynaklar ve İleri Okuma