Aşkın Kimyası

Benzer İçerikler

Uzmanlara göre aşkın dört temel adımı mevcut. Etkilenme, adanmışlık, körlük ve son olarak reddedilme. Bu dört adımı tamamladıysanız takıntılı bir aşkınız var demektir.

Etkilenme; koku, fiziksel görüntü, zeka, ses tonu, karizma bunlardan herhangi bir tanesi ile tetiklenebilir. Kişi tetiklendiğinde vücutta iki hormon aktif hale gelir. İlki dopamin. Dopamin hormonu hipotalamustan salgılanır. Limbik sistem yani duyguları harekete geçiren yerden başlar ve frontal kortekse yani beynimizin mantık muhakeme bölümüne doğru hareket eder. O yüzden aşık olduğumuzda önce duygu patlamaları yaşar sonra yaşadığımız bu duygu patlamalarını mantıksal bir çerçeveye oturtma ihtiyacı duyarız. Esasında ya oturturuz ya da hatta sıklıkla oturttuğumuzu zannederiz. Dopamin hormonu bir nevi ödül hormonu olduğu için beyin, önce kişiyi duygu patlamaları ile ödüllendirirken, ödülü verenin, etkilendiğimiz kişi olduğunu hissettirir.

İkincisi de bir adrenalin çeşidi olan norepinefrin hormonu. Norepinefrin, beynin dikkat ve çevreye yanıt verme ile ilgili bölümlerini etkiler. Epinefrin ile birlikte norepinefrin; kalp atım hızını, depolardan glikoz salınımını ve iskelet kaslarına giden kan akımını artırarak “kaç ya da savaş” (flight or fight) yanıtının temelini oluşturur. Stres ve sıkıntı anlarında aktive olan bu hormon; avuçlarda terlemeye, kalp atışlarında artışa ve göz bebeklerinde büyümeye ve iştahta azalmaya sebep olur. Uyarıp odakladığı içinde uykusuzluğa sebep olur. Aşık olduğumuzda; “gözüme uyku girmiyor”, “ağzıma bir lokma yemek almak istemiyorum” hissinin sorumlusu norepinefrin hormonudur.

Düşüş haline geçen başka bir hormon var ki bu da serotonin hormonu. Serotonin hormonu; kişiyi güvende, mutlu ve saygın hissettiren bir hormondur. Aşık olduğumuzda düşüşe geçen bu hormon, her ne kadar aşk gibi haz veren bir duygu hissetsek de bizi güvensiz hissettirir. “Reddedilir miyim?”, “Beni beğenecek mi?” gibi kaygıları hissettiren serotonin hormonundaki azalmadan kaynaklanır. Bu durum kişiyi kendisini karşı tarafa beğendirmek üzerine güdüler. Esasında senaryo garip olsa da, durum yine hayatta kalmak üzerinedir. Serotonin hormonunun düşüşü ile düşüncelerin büyük bölümünü aşık olunan kişi işgal etmeye başlar. Serotonin olması gereken sevilere erişemez yani ilişki başlamaz ya da tamamlanmazsa o nokta da takıntı haline dönüşme ihtimali başlar.

İkinci evre adanmışlık; ilişki başladıktan sonra, dopamin ve norepinefrin en yüksek seviyelerine erişir. Ödül, uyarım ve odaklanma en üst seviyelerdedir. Kişi kendisini inanılmaz mutlu, enerjik ve heyecanlı hissetmeye başlar. Reddedilme ya da beğenilmeme korkuları da bir kenarda kalınca serotonin hormonu da tekrar yükselmeye başlar. Peki eğer yükselmezse? Yapılan araştırmalar; bir obsesif kompulsif bozukluk (okb) hastasının serotonin seviyesi ile aşkın ilk aşaması yani ilk etkilenme aşamalarında serotonin seviyelerinin neredeyse aynı düzeyde olduğunu ortaya koyuyor.

Adanmışlık aşamasında; serotonin hormonu da oturduktan, tekrar yükselmeye başladıktan sonra, kişi kendini değerli hissetmeye başlar. İlişkisine kendini adamak isteği içinde, kendini tamamlanmış hissetmeye başlar. Her şey çok güzel, tatmin edicidir. Ancak dikkat edilmesi gereken hassas kısım burada devreye giriyor, nasıl ki okb hastalarının seratonin seviyelerini artırmak için ilaç tedavisi uygulanıyorsa, kişinin ilacı da partneri olmaya başlayabilir. Dolayısıyla; nasıl bir ilaca bağımlılık gelişiyorsa, size kendinizi böyle değerli, güzel ve mutlu hissettiren o kişiye, o “uyuşturucuya” da bağımlılık geliştirmeye başlanabilir. Burası takıntılı aşkın başladığı aşama. Kişi normal hayatında fazlasıyla mutsuz ve depresif, özgüvensiz ya da değersiz hissediyorsa ve aşık olduğunda hissettiği duygular bir anda kendisini iyi hissettirdiği için, yoksunluğunu çektiğinde agresif ve yetersiz, eksik hissetmeye başlayabilir.

Üçüncü aşama, körlük aşaması. Aşkın gözü gerçekten de kördür. Aşkın ilk zamanlarında, serotonin, epinefrin, dopamin havalarda uçuşurken amigdala devre dışı kalmaya başlıyor. Beyin bir nevi ışığı azaltıyor. Bu durum, normal koşullarda kişinin, çok rahat görebildiği ilişkideki ya da partnerdeki problemleri göremiyor olmasına sebep olur. Yakın çevrenizin; “Ben sana söylemiştim oğlum/kızım o sana göre değildi, beni dinlemedin” gibi uyarıları alacak olan yer tam olarak amigdala. Bu körlük aşamasından sonra nasıl ki çok lezzetli bir yemek yenildiğinde alınan haz, aynı yemek üst üste yenildiğinde alınmıyorsa ya da bir manzaraya, alkol gibi insanı anlık iyi hissettiren, haz veren uyaranlara alışılıyorsa, beyinde, yavaş yavaş partnerle içinde bulunulan ilişkiye alışmaya başlar. Hormonlar ilişkiden önceki seviyelere dönmeye başlar. Gözün önündeki perdeler de doğal olarak yavaş yavaş kalkmaya başlayınca ilişkideki problemler de görünür olmaya başlar. Bu problemler her iki taraf açısından makul karşılanır, üzerine gidilip açık iletişimle çözülebilirse ilişki sağlık bir formda devam eder.

Çözümlenemeyeceğine kanaat eden, kendi kendisiyle de mutlu, yalnızlığı ile barışık bireyler ilişkiyi sonlandırmayı seçerler.

Ancak bu iki seçenekte yoksa, son aşama reddedilme aşaması başlar. Kişi kendisini o hazza, partnerine muhtaç hissediyorsa, uzmanlara göre; kokain yoksunluğu ile ilişki içindeki duyguların yarattığı yoksunluk beynin aynı bölgelerini uyarıyor. Uyuşturucu, uyarıcılara geliştirilen bağımlılık gibi partnere ve ilişkiye bağımlılık ve takıntı geliştirilebiliyor. Dolayısıyla, orta beynin sağında yer alan, ventral tegmental area (VTA) isimli dopamin üreten ve dağılımını üstlenen alan, yavaş yavaş küçülmeye başlar. “Ödül” vermemeye başlar. MRI cihazları ile yapılan bir araştırmada, kişilere aşık oldukları eski partnerlerinin fotoğrafları gösterildiğinde VTA’ da küçük küçük aydınlanmalar yaşandığını, dopamin salınımlarının uyarıldığı ve daha da ilginci acıdan, fiziksel acıdan sorumlu olan alanın da uyarıldığı gözlemlenmiş. Bu uyarana maruz kalmak hem ödül hem de acı mekanizmasını ayı anda harekete geçiriyor. Araştırmalar; yoksunluk hissinden, unutamama halinden kurtulmamın ilk aşamasının kişinin “mükemmel” olarak adlandırdığı ilişkiye ya da partnere artık sahip olmadığını, karşısındaki kişinin/ilişkinin esasen o kadar da mükemmel olmadığını ve yalnızken de pekala tamam olduğunu kabul etmek olduğunu gösteriyor.

Mükemmeli arıyorsanız, mükemmel, kaybettiğiniz ilişkinin içerisinde değildir. Çünkü mükemmel kamilden gelir. Olgunlaşmış olan demektir. Eğer ki, ilişki olgunlaşamadan bittiyse, olgunlaşmadan dalından ayrıldıysa, zaten yenmez. Kişinin ağzında kekremsi, acı bir tat bırakır. [1]Öne çıkan görsel

[cite]

Kaynaklar ve İleri Okuma

Kaynaklar ve İleri Okuma
1 Öne çıkan görsel
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler İçerikler

Rastgele İçerikler