Biyolog, doğa bilimci ve yazar.
Edward Wilson bilim yolculuğuna; karıncaların sistematiğini, coğrafi dağılımını, sosyal konumunu, organizasyonunu ve evrimini keşfederek başladı. İki Pulitzer ödülü kazanan büyük bilimsel birleştiricilerden biri oldu. Dogmaya meydan okumaktan zevk alan mükemmel bir doğa bilimci olan Wilson, doğal çevreyi korumak için savaştı, biyolojik çeşitlilik fikirlerini ana akıma getirdi ve ekolojiyi kesin bir kavramsal temele oturttu.
Wilson’ın 1975’te yayınlanan kitabı “Sosyobiyoloji: Yeni Sentez”, bakterilerden primatlara ve insanlar da dahil olmak üzere organizmalardaki toplumların evrimi ve organizasyonuna değinen ilk kitaptı. İnsan etkileşimleri üzerine olan son bölüm tartışmaları ateşledi. Wilson, insan davranışının, çevresel koşullara adapte olabilmesine rağmen, köklerinin genetik bir ‘taslak’tan kaynaklandığını savundu. Karşıtlar ise uyku, yeme-içme, dışkılama gibi temel insan davranışları hariç başka hiçbir şeyin genetik olmadığını savundu. Aralarında evrim biyologları Stephen Jay Gould ve Richard Lewontin’in de bulunduğu bir grup akademisyen, The New York Review of Books’a yazdığı bir mektupta, Wilson’ın görüşünü ırkçılık ve soykırımla ilişkilendirdi. Wilson zarafet ve mizahla yanıt verdi: “Benim görüşüme göre, çoğu akademisyen artık bu tartışmayı onların kazandığına hemfikir.”
Wilson, 1929’da Birmingham, Alabama’da doğdu ve 1994 otobiyografisi Naturalist’te itiraf ettiği gibi, “çoğunlukla sosyal problemlerden izole olarak” büyüdü. Alabama Üniversitesi’nde Biyoloji bölümünü bitirdikten sonra Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Dünyanın en büyük karınca koleksiyonuna sahip olan Museum of Comparative Zoology’nin kaderi olduğunu düşünüyordu. 1955 yılında, siyah bahçe karıncasını da içeren Lasius karınca sınıfının sistematiği üzerine doktora derecesini aldı. Sistematik biyoloji ve biyoçeşitlilik alanında çalışmaya devam etti ancak hayvan davranışı ve kimyasal ekoloji gibi diğer önemli alanlarda da katkılarda bulundu. Hayvanlarda, özellikle böceklerdeki kimyasal iletişim üzerine yaptığı erken dönem çalışmaları, davranış fizyolojisinde yeni bir alan keşfetmeleri için bir nesil bilim insanına ilham verdi.
1954’te Wilson, karınca taksonomisi ve biyocoğrafyayı incelemek için Yeni Gine’de dahil olmak üzere Melanezya’ya doğru yola çıktı. Elindeki verilere dayanarak, kendisinin ve Harvard’daki meslektaşı William Brown’ın daha önce alt türler fikri üzerine geliştirdiği eleştiriyi detaylandırdı. Türler arasındaki ayrımların, türler içindeki değişkenliğe izin vererek daha net bir şekilde tanımlanması gerektiğini savundular. İkisi de aynı bölgedeki benzer türler, kaynaklar için rekabet etmekten kaçınmak için genetik olarak farklılaştığında karakterlerin yer değiştirmesi gerektiğini savunuyordu.
Wilson, Melanezya’daki ve daha sonra Karayipler’deki saha çalışmalarıyla takson döngüsü adını verdiği bir biyocoğrafya ilkesi taslağı hazırladı. Türler, marjinal habitatlarda yaşayabilme ve dolayısıyla geniş bir alana yayılma ile dağılımlarını ada içlerindeki tür açısından zengin habitatlarla sınırlama arasında gidip gelirler. Bunu ve diğer hipotezleri 1960’larda Florida Keys’te eski öğrencisi Daniel Simberloff ile test etti. Ekolog MacArthur ile birlikte, türlerin popülasyonlarını, yavru sayısını ve ebeveyn bakımınının kalitesi arasındaki dengeler yoluyla sürdürdüğünü önerdi. 1967 tarihli “The Theory of Island Biogeography” adlı kitaplarının, evrim ve koruma çalışmaları üzerinde geniş kapsamlı etkileri oldu. Wilson, kariyerinin başlarından itibaren, primatlardan böceklere (bal arıları ve karıncalar gibi) kadar sosyal organizasyonun evrimini anlamanın yollarını merak etti. Otobiyografisinde “Doğuştan bir sentezleyici”, diye yazmıştı. “Birleştirici bir teori hayaline tutundum.” Uyarlanabilir bir demografi teorisi geliştirdi – belirli türdeki sosyal yapıların üreme uygunluğunu ve böcek kraliçeleri ve işçi grupları gibi kastlar arasındaki işbölümünün evrimini artırabileceği. İlk olarak “The Insect Societies” kitabında bir araya getirilien bu kavramlar, 1978’de matematiksel biyolog George Oster ile birlikte “Caste and Ecology in the Social Insects”te detaylandırıldı.
Sosyobiyoloji, sosyal sistemlerin evrimi üzerine çok daha geniş kapsamlı bir sentezdi. Ortaya çıkan öfke, Wilson’ı daha da kışkırtıcı bir kitap yazmaya sürükledi: “On Human Nature (1978)”. Bu kitapla ilk Pulitzer ödülünü aldı. Son derece orijinal kitabı “Biophilia”, doğal Dünya için insan empatisi anlamında kullanan ilk kitaptı. Çeşitli canlı organizmalarla çevrili olmanın zevkinin biyolojik bir adaptasyon olduğunu savundu. Bu kitaplar, Consilience (1998) için zemin hazırladı. Bir alan daha temel bir disiplinle açıklanabildiğinde ortaya çıkan türden bir entelektüel ilhak önerdi ve karışık bir yanıt aldı.
1990’da yıllarca üzerinde çalıştığı devasa monografi The Ants’in (Karıncalar) bir Pulitzer daha kazanması onu çok şaşırttı.
Wilson, 90’lı yıllarına kadar insanın evrimi ve insanlığın gezegenle ilişkisi üzerine yayınlar yapmaya devam etti. Half-Earth (2016) ise dünyamızın yarısını doğaya bırakmak için tutkulu bir yalvarışı temsil ediyordu.
Edward bir takım oyuncusu değildi, yalnız çalışmayı seviyordu. Ancak bazı zamanlarda yeteneklerini tamamlayan meslektaşlarını buldu. Tartışmalardan beslendi.
Birçok kez “Yeni Darwin”, “Darwin’in doğal varisi” veya “21. yüzyılın Darwin’i” lakapları verilen etkili ve ünlü bir biyolog olan Wilson; 92 yaşında aramızdan ayrıldı. Bilime yaptığı değerli katkılar sayesinde pek çok genci kendi yoluna teşvik eden bu değerli insana çok şey borçluyuz. Huzur içinde uyu Karıncalara Fısıldayan Adam… [1]Edward O. Wilson (1929–2021)
[cite]
Kaynaklar ve İleri Okuma
↑1 | Edward O. Wilson (1929–2021) |
---|