İnsan Suçlu Doğar Mı?

Benzer İçerikler

Geçmişten bu güne, suç işleyen insanları etkileyen, onları, suç olarak kabul edilen davranışlara iten sebepler pek çok bilim dalının konusu olmuştur.  Psikolojik, kimyasal veya coğrafi etkenlerin, kişilerin suç işlemesindeki etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Suç konusuna biyolojik yaklaşımlar ile anlam kazandırmaya çalışan bilim insanları, özellikle insanlara kalıtsal olarak aktarılan genleri, fiziksel özellikleri suç konusu ile ilişkilendirilmeye çalışmış, zaman içinde evrimleşen ilginç yaklaşımlar benimsenmiştir. 

İnsandaki fiziki kusurlar ve anatomik deformasyonların, kişinin şeytani yanları ile bağlantılı olduğu düşünülmüş. Nitekim ortaçağda zanlılar arasındaki en çirkin kişinin suçlu olma ihtimalinin yüksek olduğuna inanılmıştır. İtalyan filozof Giambattista Della Porta İnsan Fizyonomi Okulunu kurarak, insan davranışları ile yüz özellikleri arasındaki bağlantıyı inceleyen çalışmalar yapmıştır. Ona göre, hırsız; geniş dudaklı ve sert bakışlıdır. Bu çalışmalardan yaklaşık 200 yıl sonra Porta’nın çalışmaları yeniden incelenmiş ve beyin dokusu ve hücreleri ile beyindeki girinti ve çıkıntıların insan davranışlarını belirlediği savı ortaya atılmıştır.

Anatomi uzmanı Dr. Gall fiziksel yapı ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkiler konusundaki fikirleri sistemleştiren ilk kişidir. Yaşamının uzun yıllarını akıl hastaları ve mahkumların kafatası yapılarını çizerek geçiren ve  Prenoloji (kafatası bilimi) kurucularından olan Gall, kişilik özelliklerinin beyinde belirli merkezleri olduğu şeklinde varsayımda bulunarak, beynin topografyasını çıkarmıştır. Beyindeki bu merkezlerin iyi gelişmiş olmasını, kişilik özelliklerinin kuvvetli olması sonucunu doğurduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bu merkezlerin kafatasını etkilediğini, kafatasında belirli çıkıntılara sebep olduğunu kabul etmiştir. Oksipital (kafatasının arka kısmı) bölgedeki çıkıntısı belirgin olan kişilerin maddi zevklere düşkün, alnın yukarı kısmındaki çıkıntının belirgin olduğu kişilerin ise mal ve mülkiyet arzularının kuvvetli olduğu sonucuna varmıştır.

Kriminolog Cesare Lombroso suçluluğun biyolojik açıklanması teorisini benimsemiş, genetik şarta bağlı suçluluk, yani doğuştan suçluluk, tek kusurlu gen teoremini ortaya atmıştır. Lombroso ilk defa biyolojik şartı açıkça ortaya koyan kişidir. Ona göre; suçluluk kalıtımsal olarak geçmez. Kişi ile birlikte doğmayabilir ve davranışın kendisi değil davranışa olan eğilim kalıtsal olarak geçebilir. Lombroso’ya göre doğuştan suçlu; genetik olarak belirlenmiş, suçlu hareketler icra eden insanlardır. Suçlu, normal insanlara göre en aşağı gelişim aşamasında duran atavistik bir insandır. Normal insanlara göre, uzun vücutlu, daha uzun kollu, geniş göğüs kafesi ve fazla kilolu insanlardır. Suçlunun duygusuzluğu ilkel insanı hatırlatır. Bu duygusuzluk vücudun sağ yarısının sol yarısına göre daha duyarsız olduğu tespit edilerek deneysel olarak ispat edilmiştir. Suçlularda idrak tam olarak görülmez. Lombroso hırsız ve katillerin hemen hemen hepsinin biyolojik işaretleri olduğunu iddia eder. Hırsızlar; hareketli yüz yapısı ve ellere sahiptirler. Gözleri küçük, huzursuz, kayan göz bebekleri, kaşlar çatık ve birbirine yakındır. Ahlaksızlar; neredeyse her zaman parlayan gözlere, ince bir yüze ve iri dudaklara sahiptirler. Genelde ince yapılı, nadiren de olsa kamburdurlar. Çoğunluğunun parlayan gözleri ve kısık sesleri vardır. Katiller; sabit, soğuk ve dik bakışlı, bazen kanlı gözleri olan, ince dudaklı ve büyük köpek dişlerine sahiptirler. Zamanla bu teoremlerini yumuşatıp, keşfedilen suçluların yarısının doğuştan suçlu olmadığını istemeyerek de olsa kabul etmiş ancak her halde teoremine bağlı kalmaya da devam etmiştir.  

Berlinli Dr. Baer, doğuştan suçlu olabileceği ancak anatomik ve morfolojik işaretlerin tanınamayacağı düşüncesindeydi. İngiliz cezaevi doktoru Goring istatistiki ve biyometrik tekniklerle Lombroso ve onu takip edenlerin savlarını çürütecek çalışmalar yaptı. 1913 yılında yayınladığı çalışmasında, kafatası ölçülerine dayanarak bir kişinin, üniversite profesörü veya ağır bir suçlunun malzemesine sahip olup olmayacağına değil, İngiliz ya da İskoç üniversitesinde okuyup okuyamayacağına belki karar vermenin mümkün olabileceğini bir parça da alayla açıklayarak teoremlerini çürüttü.

Antropolog Hooton 14.000 hükümlüyü inceledi ve şu morfolojik özelliklerin ortaya çıktığını açıkladı; uzun boylular çalmaya ve öldürmeye, geniş yapılılar dolandırıcılığa ve öldürmeye eğilimli, kısa boylular hırsız, şişmanlar cinsel suçlular. Hooton’un suçlu grubundaki morfolojik işaretler toplandığında; sadece % 4 göze çarpmayan, % 15,8 ayırt edilemeyen ve şaşırtıcı olarak %49,5 ile suçlu olmayan nüfusa göre suçlulardaki gelişmiş belirtiler şeklindedir. Bu çalışma, biyolojik olarak ölçülen suçlu grubun, suçlu olmayan gruba göre, biyolojik olarak gelişmiş olduğunu gösteriyordu. 

1900’ lü yıllara doğru gelindiğinde aile geçmişi ve ikizler üzerinde suç ve genetik etkilerle alakalı bir takım araştırmalar yapıldı. 1982 yılında suç işlemiş ve işlememiş babalar ve oğulları arasında kıyaslamalar yapıldı ve suç işlemeyen babalara sahip oğulların % 13 ü suç işlerken, suç işlemiş babalara sahip oğulların % 40’nın suç işlediği sonucuna erişildi. Tek yumurta ikizlerindeki suç oranının çift yumurta ikizlerine göre daha fazla olduğu tespit edildi. Ancak 2002 yılındaki ikiz araştırmaları; 3.500 ikiz üzerinde yapılan araştırmalarda tek yumurta ikizlerinde % 35 uyum gözlenirken, çift yumurta ikizlerinde % 13 uyum gözlenmiştir. 

1992 yılında Hollin suç ile alakalı genetik etken varsa gerçek etkisi nedir? Sorusu üzerine çalışmalar yapmış ve bir takım olasılıkları açıklamıştır; merkezi sinir sistemindeki özellikle beyindeki konjenital veya edinsel anomaliler, bilişsel işleyişi etkileyebilmekte veya dürtüsel davranışlara(DEHB, Zeka geriliği) suç davranışlarına etki edebilmektedir. Otonom sinir sistemindeki anomaliler; kişiler yalnızca güçlü uyaranlara tepki gösterdiklerinden, uyarılma seviyesindeki farklılık öfkeye sebep olabilmektedir. Son olarak endokrin sistemdeki farklılıklar; fazla testosteron seviyesinin cinsel suçlar ve şiddet suçlarında rol oynayabilmektedir.

Suç konusunda biyolojik etkenler zaman zaman mantıksal görünse de hiçbiri biyolojik delil olarak kabul edilmemektedir. [1]www.kriminolji.com/

[cite]

Kaynaklar ve İleri Okuma

Kaynaklar ve İleri Okuma
1 www.kriminolji.com/

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler İçerikler

Rastgele İçerikler